Prof. Dr. Ziya Selçuk ile Röportaj
- Zennur Calik
- 29 Mar
- 4 dakikada okunur
Röportaj: Duygu Tetik, Zennur Çalık
Prof. Dr. Ziya Selçuk ile ebeveynin, öğretmenin ve öğrencilerin sorumlulukları ve nitelikli eğitim üzerine konuştuk.
Ziya Öğretmenimiz, selamlar. Ebeveynlerin çocuklardan beklentileri ile çocukların hayattan beklentileri aynı olmuyor. Bu da hayâl kırıklığına sebep oluyor. Bu noktada çözüm öneriniz nedir?
Hayatta her şey değişiyor, değil mi? Teknoloji, alışkanlıklar, hatta oyunlar bile farklılaşıyor. Ama ne hikmetse bazı şeyler sabit kalıyor; mesela, anne babaların çocuklardan beklentileri. Sorun şu ki, anne babalar genellikle kendi çocukluklarını ve çocuklarının çocukluklarını birbirinden ayırmakta zorlanıyorlar. Bu, farkında olmadan büyük bir hayâl kırıklığına yol açıyor.
Mesela düşünün; anneniz veya babanız size şöyle bir şey söylemiş olabilir: "Ben senin yaşındayken şunları yapıyordum. Neden sen de aynı şekilde davranmıyorsun?" İşte tam bu cümle, onların kafasındaki geçmişle bugünün birbirine karıştığının bir kanıtı. Onlar, kendi çocukluklarındaki hayalleri ya da yapmak isteyip yapamadıklarını sizin üzerinizde görmek istiyor olabilirler. Bunun kötü bir niyetle değil, tam tersine, sevgi ve iyi niyetle yapıldığını anlamak önemli.
Peki neden böyle oluyor? Çünkü anne babalar, sizin için "en iyisini" istiyorlar. Ama "en iyi" fikri, onların dünyasında şekillenmiş bir kavram. Mesela, "Ben küçükken doktor olmak istedim ama olmadı. Eh, çocuğum doktor olsun bari!" diye düşünebilirler. Ya da onlar, çocukluklarında yaşadıkları bazı zorluklardan sizi korumak istiyor olabilirler. İşte buradan bir "korku" çıkıyor: "Ya çocuğum da benim yaşadıklarımı yaşarsa?"
Ama işin bir diğer yüzü var. Sizin hayalleriniz ve istekleriniz, onlarınkinden tamamen farklı olabilir. Belki sizin hayattan beklentiniz daha yaratıcı, daha özgür bir yol çizmek; mesela bir sanatçı ya da sporcu olmak. İşte çatışma tam da burada başlıyor. Onlar size kendi doğrularını aktarmaya çalışırken, sizin özgün hayalleriniz arada kayboluyor gibi hissedebiliyorsunuz.
Peki, çözüm ne olabilir?
İlk adım, konuşmak. Ama gerçekten dinleyerek konuşmak. Anne babalarınızı dinlerken onların korkularını, umutlarını ve neden böyle düşündüklerini anlamaya çalışın. Onlar da sizi dinlerse, kendi isteklerinizi anlatabilirsiniz. Belki "Anneciğim, babacığım, sizin bana ne kadar iyi bir hayat sunmak istediğinizi biliyorum. Ama ben şu konuyla daha mutlu hissediyorum," diyebilirsiniz.
İkinci adım, empati kurmak. Unutmayın, anne babalar da bir zamanlar çocuktu. Onların çocukluk hikayelerini dinlemek, neden böyle düşündüklerini anlamanıza yardım edebilir. Aynı şekilde, siz de onların sizin dünyanızı anlaması için hikâyeler paylaşabilirsiniz.
Son olarak, biraz sabır ve biraz esneklik. Değişim hemen olmaz; ama iyi niyet ve karşılıklı anlayış, hayâl kırıklıklarını azaltır. Anne babalar da bu süreci öğreniyor, tıpkı sizin büyüyüp dünyayı öğrendiğiniz gibi.
Sonuçta, aile içindeki iletişim bir takım çalışması gibidir. Herkes kendi rolünü oynar ama birlikte hareket edince işler daha kolay olur. Anne babaların korkuları ve umutları sizin hayatınıza değer katarken, sizin de özgün hayalleriniz onların sevgisiyle yeşerir. Ve belki en güzeli, bu sürecin sonunda, herkes bir şekilde hem kendi hikâyesini hem de aile hikâyesini yazmayı öğrenir. Önemli olan anne ve babanızın rızasını almak. Her şeyi bir tarafa bıraksak bile önemli olan ailedir. Sonuçta bir orta yol bulunabilir.
Gençler olarak birkaç yıl içinde etkilerini hissetmeye başlayacağınız yeniçağa hazırlanmaya çalışın. Yapay zeka, yaşam becerileri, okul dışı zamanı verimli kullanmak ilk dikkat edeceğiniz şeyler olsun.
Öğrencilerin sınav odaklı eğitim sisteminden daha özgür düşünce yapısına geçiş yapabilmesi adına öğretmenlere düşen görevler nelerdir?
Eğitim, sadece sınavlarda başarılı olmak için mi var? Elbette hayır! Ama ne yazık ki, sınav odaklı eğitim sistemi, öğrencilerin çoğu zaman özgürce düşünebilmesinin önüne geçiyor. Sanki çocukların kafasında bir soru bankası var ve sadece doğru cevabı bulmaya programlanmışlar gibi... Peki, bu tabloyu değiştirmek mümkün mü? Kesinlikle! İşte burada öğretmenlere çok önemli görevler düşüyor.
Öncelikle, sınavlar elbette hayatın bir gerçeği ancak her şey sınav değil. Ebeveynler ve öğretmenler, bu dengeyi kurarak öğrencilerine sınav başarısının yanı sıra hayat başarısının da önemli olduğunu hissettirebilir. Bu da öğrencilerin dünyayı daha geniş bir perspektiften görmesini sağlar. Azim, sebat, dayanıklılık; zekadan ve başarıdan daha önemlidir hayatta.
Özgür düşüncenin temelinde sorular yatar. Öğrenciler yalnızca sorulan sorulara cevap vermemeli; aynı zamanda kendi sorularını da oluşturmayı öğrenmeliler. "Bu konu bana ne anlatıyor?" ya da "Bunun gerçek hayatta bir karşılığı var mı?" gibi sorular sormaya teşvik edilen bir öğrenci, düşünme becerilerini geliştirebilir. Öğretmenler, derslerde bunu bir alışkanlık haline getirebilir. Örneğin, bir konuyu anlatırken öğrencilerden kendi sorularını yazmalarını isteyebilir ve bu sorular üzerinden tartışmalar yapılabilir.
Ezberlemek kolay bir yoldur ama ezberlenen bilgi, çoğu zaman derin bir anlam içermez. Öğretmenler, "Bu bilgiyi neden öğreniyoruz?" sorusunu hem kendilerine hem de öğrencilerine sormalıdır. Dersleri gerçek hayattan örneklerle desteklemek, öğrencilerin öğrendikleri şeyleri anlamlandırmasına yardımcı olur. Matematikte sadece formülleri öğretmek yerine, bu formüllerin günlük yaşamda nasıl işimize yarayacağını göstermek, tarihi sadece bir olaylar zinciri gibi anlatmak yerine insanlık için ne ifade ettiğini tartışmak gibi...
Dersler, sadece öğretmenin anlattığı ve öğrencilerin dinlediği bir ortam olmamalıdır. Tartışmalar, öğrencilerin hem kendi fikirlerini dile getirmesine hem de farklı bakış açılarını öğrenmesine olanak tanır. Öğretmenler, dersleri bir forum ortamına dönüştürebilir. Örneğin, "Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" ya da "Bu problemi çözmenin başka bir yolu olabilir mi?" gibi sorularla öğrencileri düşünmeye yönlendirebilir.
Sınav odaklı sistem, genellikle "hatasız olmayı" ödüllendirir. Ancak gerçek hayatta hatalar, öğrenmenin en etkili yollarından biridir. Öğretmenler, öğrencilerine hata yapmanın kötü bir şey olmadığını, aksine öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu göstermelidir. Bir öğrenci yanlış bir cevap verdiğinde, ona neden bu cevabı verdiğini sormak ve bu yanlıştan birlikte öğrenmek, öğrencinin kendine güvenini artırabilir.
Sınav odaklı sistem, genelde belli bir doğru cevaba ulaşmayı hedefler. Ancak hayatta her zaman tek bir doğru cevap yoktur. Öğretmenler, öğrencilerin yaratıcılığını teşvik ederek farklı çözümler geliştirmelerine olanak tanıyabilir. Sanat, spor ya da yaratıcı yazma gibi alanlarda öğrencilerin özgürce ifade edebileceği etkinliklere daha fazla yer verilmelidir.
Özgür düşünce, bağımsız öğrenme ile mümkündür. Öğretmenler, öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini yönetmeyi öğrenmesine yardımcı olmalıdır. Bir konuyu araştırmaları için öğrencilere rehberlik etmek, onları bilgiye ulaşma yollarını keşfetmeye yönlendirebilir. Bu, sınav başarısını da olumlu etkileyebilir; çünkü öğrenci sadece verilen bilgiyi ezberlemekle kalmaz, aynı zamanda nasıl öğrenmesi gerektiğini de öğrenir.
Her öğrencinin bir birey olduğunu unutmamak gerekiyor. Herkesin ilgi alanları, öğrenme yöntemleri ve hedefleri farklıdır. Öğretmenler, öğrencilerini tanımak ve onlara bireysel ihtiyaçlarına göre yaklaşmak için çaba göstermelidir. Bu sayede öğrenciler, sadece sınavlarda değil, hayatta da özgür düşünebilen bireyler hâline gelebilir.
Sonuç:
Öğretmenler, bir sınıfta sadece bilgi aktaran kişiler değil, aynı zamanda birer ilham kaynağıdır. Öğrenciler, öğretmenlerinden gördükleri davranışları model alır. Eğer öğretmenler, özgür düşünceyi, sorgulamayı ve farklı bakış açılarını önemseyen bir yaklaşım sergilerse, öğrenciler de bu yolda ilerler. Sınav odaklı sistemin varlığı bir gerçek olabilir; ama bu sistem içinde bile özgür düşünebilen bireyler yetiştirmek tamamen mümkün. Bu, bir öğretmenin hem öğrencilerine hem de geleceğe bırakabileceği en değerli mirastır.
Öğrencilerin yapması gereken tek şey çalışmak ve azmetmektir. Öğrenci istemediğinde öğretmenlerin mesafe alması çok zordur. Bu yüzden öğrencilerin özellikle ilgi duydukları ve yetenekli oldukları konularda kendilerini zorlamaları şarttır. Ancak bu durumda öğretmen her türlü desteği sağlayabilir.
Kıymetli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Comments